19 Mayıs 2016 Perşembe

Başlarken

Başlarken

hayvanlar
resimler
Çocuklar !
Hiç düşündünüz mü?
"Dünyamız nasıl meydana geldi?",
"Güneş ve Ay nasıl meydana geldiler?",
"Doğmadan önce neredeydiniz?",
"Denizler, ağaçlar, hayvanlar nasıl meydana geldiler?",
"Kapkara, hiçbir kokusu olmayan topraktan çok sevdiğiniz mis gibi kokan ve rengarenk muz, kiraz, erik, çilek nasıl çıkıyor? Onlara kokularını, renklerini kim veriyor?"
"Minicik bir arı çok lezzetli balı yapmayı nereden biliyor? Çok düzgün kenarları olan bal peteğini nasıl yapabiliyor?"
"İlk insan kimdi?"
"Sizi anneniz doğurdu. Ama ilk insanın bir annesi ve babası olamaz. O zaman ilk insan birdenbire nasıl meydana çıktı?"
Bu kitapta bu soruların hepsinin en doğru cevabını öğreneceksiniz.
Bu en doğru cevap nedir biliyor musunuz? Çevrenizde gördüğünüz her şeyi, sizi, arkadaşlarınızı, anne-babanızı, dünyayı, güneşi, çok sevdiğiniz yiyecekleri, muzları, kirazları, çilekleri, rengarenk gülleri, menekşeleri, güzel kokuları, insanları, kedileri, köpekleri, karıncaları, arıları, atları, kuşları, kelebekleri, kısacası her şeyi Allah yaratmıştır.
Size, "minicik bir arının bal yapmayı nereden bildiğini hiç düşündünüz mü" diye sormuştuk. İşte arıya bal yapmasını öğreten de Allah'tır.
hayvanlar
hayvanlar
aslan, kelebek, kurbağa, gül
papatya, arı
Ancak bir de bu konuda yalan söyleyen insanlar vardır. Onlar her şeyi Allah'ın yarattığına inanmazlar ve her konuda yalan söylerler. Bu insanlara "evrimci", söyledikleri yalana ise "Evrim Teorisi" denir.
 Biz de sizin doğruları çok iyi öğrenmeniz için önce doğru olanları anlattık. Kitabın ikinci bölümünde ise evrim teorisine inananların, insanları nasıl yanılttıklarını gösterdik. Bu kitabı okuduktan sonra, bir gün biri gelip size evrim teorisine inanmanızı söylerse, siz de ona evrim teorisinin doğru olmadığını, her şeyi Allah'ın yarattığını anlatabilirsiniz.

Evren nasıl meydana geldi?

Evren nasıl meydana geldi?

Evren nedir biliyor musunuz? Evren dünyamızı, güneşi, ayı, gezegenleri, yıldızları içinde barındıran uçsuz bucaksız büyüklükteki uzaydır.
uzay
Siz milyonlarca, milyarlarca kilometre yol gitseniz de uzayın sonuna ulaşamazsınız. Çünkü uzay tarif edilemeyecek kadar büyüktür.
İşte bu sınırsız uzayın içinde bizim dünyamız bulunmaktadır. Ayrıca bizim dünyamız gibi, güneş, ay ve milyarlarca yıldız vardır.
uzay
Peki bütün bunlar nasıl meydana gelmiştir? Örneğin güneş nasıl var olmuştur? Veya dünyamız nasıl ortaya çıkmıştır?
dünya
Dünyamız
ay
Ay
 
Güneş
Güneşimiz
Bu soruya iki türlü cevap veren vardır. Bu cevaplardan bir tanesi doğrudur, diğeri ise yanlıştır. Yanlış cevap verenler aynı zamanda evrim teorisine de inanan kişilerdir. Şimdi arka sayfada size önce yanlış cevabı, sonra da doğru cevabı söyleyeceğiz.
bilgisayar
Bir arkadaşınız, büyük bir kutunun içine biraz toprak, biraz taş,
biraz su koyup, birkaç sene bekledikten sonra kutunun içinden
bir bilgisayar çıktığını söylese. Herhalde kahkahalarla gülersiniz.
YANLIŞ CEVAP:
Yanlış cevap verenler şöyle derler: Evren zaten hep vardı ve kendi kendine oluşmuştu. Yani birçok madde kendi kendine bir araya gelerek güneşi, yıldızları, dünyayı, denizleri, ağaçları, nehirleri, dağları tesadüfen oluşturmuştu.
Sizce bu çok mantıksız değil mi? Bir arkadaşınız gelip size şöyle bir şey söylese: "Ben büyük bir kutunun içine biraz toprak, biraz taş, biraz su koymuştum. Sonra birkaç sene bekledim ve bu kutunun içinden bir bilgisayar çıktı." Siz onun bu sözüne inanır mısınız? Herhalde arkadaşınızın şaka yaptığını veya yalan söylediğini düşünürsünüz.
İşte evrimciler böyle açıkça yalan söylerler. Bir bilgisayar bile tesadüfler sonucunda kendi kendine oluşamaz. Önce biri bilgisayarın nasıl olacağını planlar, hangi parçaların kullanılacağını belirler. Sonra çok büyük fabrikalarda, yüzlerce işçi, mühendis, teknisyen bir araya gelirler. Çok büyük makinaları kullanarak bilgisayar yaparlar. Yani siz bir bilgisayar gördüğünüzde bunun kendi kendine orada belirmediğini bilirsiniz. Bilgisayarın akıllı birileri tarafından yapıldığı çok açıktır, değil mi?
Güneş, dünya ve diğer gezegenler bilgisayardan çok daha büyüklerdir. Öyle ise bilgisayarı yapan biri olduğuna göre, güneşi, dünyayı, ayı ve yıldızları da yaratan bir güç vardır.
DOĞRU CEVAP:
Doğru cevabın ne olduğunu anladınız mı? Güneşi, dünyayı, gezegenleri, yıldızları Allah yaratmıştır. Evrende her şey çok kusursuz ve düzenlidir. Çünkü tüm evreni Allah yaratmış, her şeyi olması gereken yere yerleştirmiştir.

Allah Evreni Nasıl Var Etti?

Bilim adamları son yıllarda çok önemli bir şey buldular. Bu önemli şey şuydu: evren var olmadan önce hiçbir şey yoktu. Ne yer, ne hava, ne su, ne yıldızlar, boşluk bile yoktu. Bu yokluk içinde ise küçücük bir nokta vardı. Ancak bu nokta gözle bile görülemeyecek kadar küçüktü. Bu noktanın içinde bir sürü madde sıkıştırılmıştı. Sonra bir anda bu nokta patladı. Nokta patlayınca içine sıkıştırılmış olan bütün maddeler fırladılar ve sonra bu fırlayan maddeler birleşerek önce atomları, sonra bu atomlar birleşerek yıldızları, güneşimizi, dünyamızı ve diğer gezegenleri oluşturdular. İşte bu patlamaya bilimadamları "Büyük Patlama" adını verdiler. Ve büyük patlama sonucunda evrendeki her şey oluştu.
evren
Şimdi burada çok önemli bir konuyu düşünmeniz gerekiyor. Diyelim ki siz bir balonun içine yap-boz oyununuzun bütün parçalarını dağınık olarak doldurdunuz. Sonra balonu şişirdiniz ve bir anda balonu patlattınız. Yani "Büyük Patlama" oldu. Peki balonun içine doldurduğunuz yap-boz parçaları ne olur? Odanın ortasında sizin bile yapamayacağınız güzellikte bahçeli bir ev veya havaalanı oluşturabilirler mi? Yoksa dağınık olarak odanın etrafına mı saçılırlar?
Tabi ki balon patlayınca içindeki yap-boz parçaları odanıza dağınık olarak saçılır. Yap-boz parçalarının bir ev veya bir havaalanı oluşturabilmesi için sizin onları düzenlemeniz gerekir.
İşte, "Büyük Patlama"yı yaratan, Büyük Patlama'dan sonra uzaya saçılan maddeleri düzenleyen, bu maddeleri bir araya getirerek güneşi, dünyayı, gezegenleri, yıldızları yaratan Allah'tır. Yani hiçbir şey yokken, Allah bir anda "Ol" emrini vermiş ve tüm gezegenleri, dünyamızı ve güneşi yaratmıştır. Tek bir gezegenin bile yaratılması çok zordur. Ancak Allah milyarlarca gezegen ve yıldızı bir kerede yaratmıştır. Çünkü Allah çok üstün ve güçlüdür. Allah'ın gücü her şeye yeter. Allah bir şeyi istediği zaman, onu hemen yapabilir.
Allah, bizlere Kendisini ve yarattıklarını tanıttığı Kitabı olan Kuran'ı göndermiştir. Ve biz her şeyin en doğrusunu Kuran'a bakarak öğrenebiliriz. Örneğin "Allah her şeyi nasıl yaratmıştır" diye sorduğumuzda, Allah Kuran'da bize şöyle cevap verir:
"(Allah) Gökleri ve yeri yoktan yaratandır... O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir." (Enam Suresi, 101)

Allah Dünyayı Bizim İçin Yarattı

Gördüğünüz gibi dünyamızı, güneşi, yıldızları ve ayı Allah yaratmıştır. Peki dünyamızın üzerinde canlılar nasıl oluşmuştur? Bir düşünün koskocaman bir gezegen var ama üstü bomboş. İnsan yok, hayvanlar yok, çiçekler ve böcekler de yok. 
Dünyamız üzerinde canlıların yaşayabilmesi için pek çok özellikle süslenmiştir. Bu özellikleri dünyaya veren de Allah'tır. Yoksa hiçbirimiz var olamazdık. Ne siz, ne anne babanız, ne de arkadaşlarınız burada olmazlardı.
Şimdi, dünyada canlıların yaşayabilmesi için Allah dünyayı nasıl yaratmış sırayla görelim:
1. Bir düşünün… Evrendeki her şey ne kadar düzenli. Güneş tam bizi ısıtacak, bize ışık verecek bir yere yerleştirilmiş. Eğer Güneş olmasaydı, dünyamızda hiçbir canlı olmazdı. Ne siz, ne hayvanlar, ne de diğer canlılar yaşayamazlardı.
2. Bir de Allah, Dünyamız'ın Güneş'e uzaklığını en iyi şekilde ayarlamış. Eğer Dünya Güneş'e biraz daha yakın olsaydı, Dünyamız sıcaktan kavrulurdu ve biz yine olamazdık. Eğer Dünya Güneş'e biraz daha uzak olsaydı, o zaman da dünyanın her yeri buz kaplı olurdu ve yine canlılar yaşayamazlardı. İşte bu yüzden diğer gezegenlerde hayat yoktur. Çünkü bu gezegenler ya güneşe çok yakındırlar ya da çok uzaktırlar.
3. Sizin de bildiğiniz gibi tüm canlıların yaşayabilmeleri için nefes almaları gerekir. Nefes alabilmek içinse havada oksijen olması gerekir. Havada insanların nefes alması için tam gereken miktarda oksijen vardır. Biraz daha az veya biraz daha fazla oksijen olsaydı, ne biz ne hayvanlar ne de bitkiler yaşayamazdık. Çünkü demin de dediğimiz gibi hepimiz yaşamak için nefes alıp vermek zorundayız. Ve bunun için de mutlaka oksijene ihtiyacımız var. 
4. Bizim yaşamamızı sağlayan en önemli şeylerden biri de sudur. Hiçbir canlı susuz yaşayamaz. Bu nedenle Allah dünyanın büyük bir kısmını su olarak yaratmıştır. Dünyanın dörtte üçü sularla kaplıdır. Oysa diğer gezegenlerin hiçbirinde ve geceleri gökyüzünde gördüğünüz Ay'da su yoktur. Sadece Dünya'da canlıların olması için gerekli her şey vardır.
manzaralar
Bizim dünyada yaşayabilmemizi sağlayan binlerce olay vardır. Bunlardan bir tanesi bile olmasa dünyada tek bir canlı kalmaz. Peki bu binlerce olay tesadüfen bir araya gelmiş ve böyle dünya gibi bir yeri oluşturmuş olabilir mi? Elbette ki hayır. Bunların hiçbiri tesadüfen gerçekleşemez. Allah dünyayı insanlar için yaratmıştır. Onun için de dünya bizim için en uygun yerdir.
Dünya ve tüm evren tesadüfen oluştu diyenlere şöyle bir soru sorabilirsiniz? Diyelim ki, kumsalda oyun oynuyorsunuz ve birdenbire büyük dalgalar gelmeye başladı ve siz hemen evinize döndünüz. Birkaç saat sonra dalgalar geçince tekrar kumsala döndüğünüzde ise çok şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştınız. Kumsalda harika bir kumdan şehir yapılmış. Evler, hastaneler, havaalanı, otobüsler bile unutulmamış. Hatta insan şekilleri bile konmuş. Yanınızdaki arkadaşınıza bunların burada nasıl oluştuklarını sordunuz. O da size "biraz önce gelen büyük dalgalar bu kumdan şehri yapmış olabilir" diye cevap verse ne düşünürsünüz? Arkadaşınızın hayal gördüğünden şüphe etmez misiniz?
kumdan kale
Kumsalda oyun oynuyordunuz ve birdenbire büyük dalgalar gelmeye başladı. Siz hemen evinize döndünüz...
SİZCE BU MÜMKÜN MÜ?
Birkaç saat sonra dalgalar gelince tekrar kumsala döndüğünüzde çok şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştınız. Kumsalda harika bir kumdan kale yapılmış. Biraz önce gelen büyük dalgalar bu kumdan kaleyi "tesadüfen" yapmış olamaz. Böyle güzel ve düzenli bir yapının tesadüfen oluşması İMKANSIZDIR! Tıpkı yeryüzündeki canlıların tesadüfen oluşmasının imkansız oluğu gibi...
İMKANSIZ!
Ya da şaka yaptığını düşünüp gülebilirsiniz. Çünkü bu kadar mükemmel bir kumdan şehri denizdeki dalgaların tesadüfen oluşturması imkansızdır. Belli ki bu işi iyi bilen biri gelip kumdan şehri yapıp gitmiştir.
Ama bazı insanlar, hem de bazıları profesör veya bilimadamı olmalarına rağmen bu kadar komik bir şeyi kabul ederler. Onlar, "kumdan şehri dalgalar oluşturdu" demezler ama, "güneşi, yıldızları, dünyayı bir araya gelen küçücük madde parçaları yani atomlar kendi kendilerine, tesadüflerle oluşturdu" derler. Çünkü bu insanlar her şeyi Allah'ın yarattığını söylemek istemezler. Doğru olana inanmayarak, yanlış olanı savunurlar. Size kitabın sonlarına doğru bu insanların kimler olduklarını daha detaylı olarak anlatacağız.

Dünyayı çepeçevre koruyan zırh: Atmosfer

atmosfer
Göktaşları, gezegen veya yıldızlardan kopan taşlardır. Uzayda dolaşan bu taşlar zaman zaman gezegenlerin yüzeyine düşer ve bu gezegenlere büyük zarar verirler. Ama Allah Dünyamız'ı koruyucu bir zırhla kapladığı için bize hiç zarar veremezler.
Atmosfer tüm Dünya'nın çevresini koruyucu bir zırh gibi kaplar. Atmosfer sayesinde birçok tehlikeden haberimiz bile olmadan korunuruz.

.
Dünyaya her gün pek çok göktaşı düştüğünü biliyor musunuz?
Göktaşları diğer gezegenlere düştüklerinde dev büyüklükte kraterler açarlar. Ancak dünyaya düştüklerinde dünyaya zarar gelmez.
Peki ama, neden göktaşları uzaydaki diğer gezegenlerin yüzeylerine büyük hasarlar veriyorlar da dünyaya hiçbir zarar veremiyorlar?
Bunun sebebi dünyamızı saran atmosferdir. Atmosfer tüm Dünya'nın çevresini koruyucu bir zırh gibi kaplar. Uzaydan atmosfere giren bir göktaşı yanarak küçülür. Göktaşı dünya yüzeyine iyice yaklaştığında artık epeyce küçülmüştür. Böylece göktaşı dünya yüzeyine vardığında çok çok küçülmüş, hatta bazen tamamen yok olmuş olduğundan bizlere zarar vermez.
Atmosfer sadece göktaşlarının zararlarını önlemekle kalmaz. Ayrıca Güneş'ten gelen zararlı ışınları da emer. Eğer bu zararlı ışınlar yeryüzüne ulaşsalardı, yine canlıların yaşaması mümkün olamazdı.
Burada bahsettiğimiz bu iki özellik bile bize atmosferin gelişigüzel oluşmadığını gösterir. Yeryüzündeki canlılara karşı çok şefkatli ve aynı zamanda da sonsuz gücü olan Allah, atmosferi yaratmıştır. Ve bizi bu atmosferle tehlikelerden korumaktadır.

Atomlar Düşünebilir mi?

Biraz önce size anlattığımız gibi,  Büyük Patlama'dan sonra, önce ATOMLAR ortaya çıktı. Peki siz atomun ne olduğunu biliyor musunuz?
İlk önce atomun nasıl bir şey olduğunu tarif edelim. Atomu sizin oynarken kullandığınız bilyelere benzetebiliriz. Ama şu ana kadar hiç görmediğiniz kadar ufak bilyelerdir bunlar.
Şimdi etrafınıza bir bakın! Gördüğünüz her şey aslında bu bilyelerin yani atomların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Şu an oturduğunuz koltuk, elinizdeki kitap, anneniz, okuldaki öğretmeniniz, seyrettiğiniz televizyon, mutfaktaki elmalar, karpuzlar, çikolatalar, köpeğiniz, su, bahçenizdeki çiçekler, oyuncaklarınız, hatta kendi vücudunuz da atomlardan yapılmıştır. Ayrıca size geçen bölümde anlattığımız evreni oluşturan yıldızlar, güneşler ve bu arada üzerinde yaşadığınız dünya da tıpkı sizin gibi atomlardan oluşmuştur. Gezdiğiniz her yerde, bulunduğunuz her köşede atomlar vardır.
atomlar
Ama siz bu atom dediğimiz küçük varlıkları göremezsiniz. Çünkü onlar sizin hayal dahi edemeyeceğiniz kadar küçüktürler. Öylesine küçüktürler ki en büyük mikroskoplarla bir tanesini dahi görmek mümkün değildir. Bir atomun ne kadar küçük olduğunu anlatmak için size şöyle bir örnek verelim:
Elinizde bir anahtar olduğunu düşünün. Kuşkusuz bu anahtarın içindeki atomları görebilmeniz mümkün değildir. "Atomları mutlaka görmek istiyorum" diyorsanız, elinizdeki anahtarı dünya kadar büyütmeniz gerekecektir. Elinizdeki anahtar dünya boyutunda büyürse, işte o zaman anahtarın içindeki her bir atom bir kiraz büyüklüğüne ulaşır ve siz de onları görebilirsiniz.
Peki acaba Büyük Patlama'dan sonra ortaya çıkan atomlar nasıl olup da bir araya gelmişlerdir? Yani atomlar cansızdır. Akılları, zekaları yoktur. Karar veremezler. Örneğin "haydi biz şimdi bir araya gelelim de bir yıldız oluşturalım" veya "hadi birbirimize yaklaşalım da dünyayı meydana getirelim" diyemezler. Bunu şöyle de örneklendirebiliriz: Daha önce bahsettiğimiz bir yap-boz oyunu vardı. Yap-boz oyununun parçaları cansızdır ve onlar da atomlar gibi karar veremezler. Onları etrafa dağıtacak olsanız, onlar da "haydi bir araya gelip bir kale resmi veya bir insan resmi ortaya çıkaralım" diye düşünemezler.
O halde yine soralım: Atomlardan oluşan bu yıldızlar, gezegenler, insanlar, hayvanlar nasıl ortaya çıkmıştır? Atomlar karar vermediyse, onları kim bir araya getirmiştir?
Elbette etrafınızdaki hiçbir şey bir rastlantı sonucu oluşamaz. Atomları bir araya getiren Allah'tır. Allah atomlardan tüm uzayı, gezegenleri, yıldızları, Dünya'yı, hayvanları, bitkileri, insanları yaratmıştır.

Atomlardan Nasıl İnsanlar Oluşur?

Atomlar bir araya gelip insanları oluştururlar dedik, ama mutlaka siz de bunun nasıl olduğunu merak etmişsinizdir. Önce atomlar bir araya gelip HÜCRE'leri oluştururlar. Yine yeni bir şey öğreniyoruz: Acaba hücre nedir?
Tüm canlıların bedenleri hücrelerden oluşur. Hücreler de atomlar kadar olmasa da çok küçüktürler ve gözle görülmezler. Bu küçüklüğü şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: On bin (10.000) tane hücreyi bir araya getirirsek sadece bir toplu iğnenin başı kadar yer kaplarlar. İşte bu yüzden siz onları göremezsiniz. Ama insanların, karıncaların, kedilerin, güllerin, ağaçların etrafınızda gördüğünüz CANLI olan her şeyin içinde hücreler vardır. Örneğin siz de trilyonlarca hücrenin bir araya gelmesiyle meydana geldiniz.

bebek evreleri
1. gün           1. hafta           1. ay             2. ay            3. ay              4. ay              6. ay             8. ay

Peki bu trilyonlarca hücre nereden geldi?
Küçük kardeşinize bir bakın. 2 sene önce ortada yoktu, sonra birdenbire var oldu ve yavaş yavaş büyüdü. Bu çok şaşırtıcı olay acaba nasıl gerçekleşti?
Küçük kardeşiniz ilk önce annenizin karnında tek bir hücre olarak meydana geldi. Ama bu tek hücre, içinde çok önemli bilgiler saklıyordu. Kardeşinizin şu an olduğu hale gelmesini sağlayacak bütün bilgiler bu hücrenin içinde vardı; göz rengi, saç rengi, boyunun uzunluğu…

bebekler

Sonra o hücre biraz büyüdü. Ve birden bölünmeye başladı. İlk önce ikiye bölündü. Ama burada çok şaşıracağınız bir şey oldu ve hücre ikiye bölündüğü halde içindeki bilgiler bölünmedi. Yani ortaya çıkan iki hücrede de aynı bilgiler oluştu. Bundan sonra her bölünen hücre için de aynı şey oldu ve sürekli aynı bilgilere hiç eksilmeden sahip olan bir sürü hücre meydana geldi. Sonra bunlar da bölündüler, sonra diğerleri de bölündüler… Bu böyle sürdü ve en sonunda milyonlarca hücre oldu.
Ama burada daha da şaşırtıcı, hiç ummayacağınız bir olay gerçekleşti!
bebek
Bu hücreler içlerinde aynı bilgi olmasına rağmen, farklı farklı görevler aldılar. Bir bölümü kardeşinizin derisini oluşturan hücreler oldular. Başka bir bölümü kasları, diğerleri iskeleti, diğerleri beyin sinirlerini meydana getirdiler.
Hücreler çoğaldıkça, bir top şeklinde olan hücre yığını da şekillendi, biçim aldı. Üstteki resimlerde görüldüğü gibi önce kardeşinizin başı, incecik kolları ve bacakları ortaya çıktı. Hücreler büyümeye ve bölünmeye devam ettiler ve 9 ay sonra tam bir bebek haline geldiler. İşte siz o aşamada kardeşinizle ilk kez tanıştınız.
Buraya kadar anlattıklarımız sizi çok şaşırtmıştır. Belki de hücreler neden farklı görevler aldılar, nasıl olup da böyle düzgün bir şekle girdiler diye düşünmüşsünüzdür. İşte tüm bunları yapan Allah'tır. Hücreler küçücük, gözle görülmeyen varlıklardır. Atomlar gibi onların da kendi başlarına karar almaları, bir araya gelip bir insan oluşturmaları mümkün değildir. Kardeşinizin ve diğer tüm insanların, hücrelerin tesadüfen bir araya gelmeleriyle oluştuğunu düşünmek kuşkusuz son derece saçmadır.
Her şeyin Yaratıcısı olan Allah tüm insanları kusursuzca yaratmıştır. Ve bize gönderdiği Kitap'ta insanların bu konuyu düşünmeleri gerektiğini şöyle haber vermiştir:
İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 67)
Kardeşiniz ve diğer tüm insanlar gibi siz de tek bir hücreyken büyüdünüz, büyüdünüz ve koskocaman bir insan haline geldiniz. Ve şu anda da dünyada güzel bir yaşam sürdürüyorsunuz. Bunların tümünü Allah'a borçlusunuz. Allah sizi çok seviyor ve size sürekli güzel nimetler veriyor. O halde sakın sizi yaratan Allah'a şükretmeyi unutmayın.

İşte vücudumuz!

İşte vücudumuz!

Vücutlarımız, dünyada rahatça yaşayabilmemiz, koşup-oynayabilmemiz, okuyup-yazabilmemiz, kısacası her işi yapabilmemiz için tasarlanmış kusursuz makinalardır. Bu makinalar öyle harikadırlar ki, en ileri teknolojilerle bile bir benzerleri yapılamaz. Yıllarca hiç durmadan, bozulunca kendi kendisini tamir ederek çalışan vücudumuz hakkında ne kadar bilginiz var?
besinler
SU
PROTEİN
KARBONHİDRAT
MİNERALLER
KATI VE SIVI YAĞLAR
Vücudunuzun yağ, protein, su, karbonhidrat ve minerallerden oluştuğunu biliyor muydunuz?

Dünyaya Açılan Pencerelerimiz: Gözler   

Vücudumuzdaki her organ bizim için çok önemlidir. Bir tanesinin bile eksik olması bütün hayatımızı değiştirebilir. Örneğin gözlerimiz… Hiç gözünüz olmadığında ne yapardınız düşündünüz mü? Anne ve babanızın, kardeşlerinizin, arkadaşlarınızın yüzlerinin nasıl olduğunu bilemezdiniz. Güzel olan hiçbir şeyi göremezdiniz. Oyuncaklarınızla oynayamazdınız. Bu kitaptaki renkli resimlerin hiçbirini göremezdiniz. Örneğin bir köpek neye benzer, bir tavşan nasıldır hiç aklınızda canlandıramazdınız. Televizyonda sevdiğiniz çizgi filmleri seyredemezdiniz. İşlerinizi kolay yapamazdınız. Yolunuzu evin içinde bile bulamayabilirdiniz. Renklerin  şekillerin hiçbirini göremez, ışığın ne olduğunu bilmez ve bunların hiçbirinin ayrımını yapamazdınız. Ve bu liste saymakla bitmez.
Allah  insanların hepsini görebilecekleri gözleri ile yaratmıştır. Bu Allah'ın insanlara verdiği çok önemli bir güzelliktir.
Ayrıca göz çok önemli işler gerçekleştiren bir organdır. Biz hiç farkında değilken gözlerimiz bu önemli işlemleri yaparlar ve biz ancak ondan sonra etrafımızı görebiliriz.
görme
Nasıl gördüğümüze çok kısaca bakalım:
Dünyada her cismin çevresine yaydığı bir ışığı vardır. Örneğin siz bu kitaba bakarken bu kitaptan gelen ışık şu anda sizin göz bebeğinizin içinden gözünüzün arka kısmına giriyor.
Gözünüzün arka kısmında birçok işlem gerçekleştikten sonra bu ışık, elektrik sinyaline dönüşüyor. Elektrik sinyali ise beyninize gidiyor. Beyninizin arka kısmında ise görmenizi sağlayan bir yer (görme merkeziniz) var. Görme merkeziniz küçücük bir nokta. İşte elektrik sinyalleri bu küçücük noktanın üzerinde sizin bakmakta olduğunuz kitabın görüntüsünü oluşturuyor ve siz bu kitabı o anda görüyorsunuz.
Bunları çok basitleştirerek anlatmak bile bu kadar uzun sürüyor, ama görmeniz bu kadar uzun sürmüyor. Bu işlemler o kadar hızlı gerçekleşiyor ki kitaba baktığınız anda onu görebiliyorsunuz.
Çok mükemmel bir sistem değil mi? Hatırlarsanız size kitabın başında evrimcilerden söz etmiştik. Ve bu kişilerin dünyanın, evrenin, yıldızların ve tüm canlıların kendi kendine tesadüfen meydana geldiğini söylediklerini söylemiştik. Şimdi bu yalan söyleyen insanlar gözlerimiz için de aynı yalanı söylerler. Derler ki: gözler tesadüfen, kendi kendine meydana geldi. Bu kadar karmaşık, bu kadar mükemmel bir sistem hiç kendi kendine oluşabilir mi? Bunun ne kadar saçma bir iddia olduğunu daha iyi anlamak için gelin bir örnek verelim:
şimşek
 
Mühendisler, fotoğraf makinalarını ve kameraları insan gözlerini taklit ederek yapmışlardır. Ancak bu aletlerin hiçbiri gözünüz kadar güzel bir görüntü vermez. Şimdi başınızı kitaptan kaldırın ve çevrenize bir bakın. Ne kadar net görüyorsunuz değil mi? Görüntünüzde hiçbir bulanıklık yok. Karlanma veya kayma da yok. Ama bir de televizyon ekranına bakın. Çoğu zaman karlanmalar olabiliyor veya görüntü kayıyor. Bunlar olmadığı zamanda bile asla gözünüzün oluşturduğu kadar güzel bir görüntü oluşturamıyorlar.
televizyon
 
Şimdi bir düşünelim. Demek ki gözümüz kameralardan, fotoğraf makinalarından veya televizyondan çok daha kaliteli bir alet. Şimdi biri size gelip şöyle dese ne yaparsınız?
"Evde duran elektrik kabloları, vidalar, çekiç, tornavida, kapı, pencere vs. bir fırtına sonucu bahçeye uçup bir araya toplandılar. Daha sonra bunların üzerine şimşekler çaktı, yağmur yağdı, biraz toprakla karıştılar, aradan biraz vakit geçti ve derken bir de baktım ki bir televizyon ortaya çıkmış. Ben de onu aldım getirip eve koydum."
 
Herhalde o kişinin aklının çalışmadığını veya yalan söylediğini düşünürsünüz. Çünkü televizyonlar yüzlerce mühendis ve uzman kişi tarafından çok büyük fabrikalarda yapılır. Tesadüfen ve kendi kendine oluşması imkansızdır.
Öyle ise televizyondan daha kaliteli olan göz kendi kendine oluşmuş olabilir mi? Elbette ki olamaz. Nasıl televizyon kendiliğinden ortaya çıkmıyorsa, birileri tarafından yapılıyorsa, göz de tesadüfen oluşmamıştır. Gözlerimizi bu kadar net, 3 boyutlu ve renkli görecek şekilde yaratan Allah'tır. Bu nedenle gördüğümüz her güzel şey için Allah'a şükretmeliyiz.

Hışırtısız İşiten Kulaklarımız

kulaklarımız, işitme
Allah kulaklarımızı da aynı gözlerimiz gibi mükemmel yaratmıştır. Örneğin bir müzik setini düşünün. En iyi müzik setini açtığınızda bile bir hışırtı veya cızırtı duyarsınız. Sık sık radyonun kanalları karışabilir. Şimdi hiç konuşmayın ve dinleyin: hiçbir hışırtı duyuyor musunuz? Kulağınız asla hışırtı çıkarmaz. Sesleri çok güzel, tam oldukları gibi net duyarsınız. Bir düşünsenize, kulaklarınız da müzik setleri gibi hışırtılı çalışabilirdi. Ama Allah kulaklarımızı kusursuz yaratmıştır ve biz hiçbir rahatsızlık hissetmeden çevremizdeki sesleri duyabiliriz.
Allah kulaklarımızı bizim rahatsız olacağımız bazı sesleri de duymayacağımız şekilde yaratmıştır. Örneğin vücudumuzda kan çok hızlı akar ve bu akışı sırasında çok fazla gürültü çıkarır. Ama onun çıkardığı sesi bizim kulağımız duyamaz. Veya dünyamız dönerken de çok güçlü bir ses çıkartır. Ancak Allah kulağımızı o kadar mükemmel yaratmıştır ki biz o sesi de duymayız. Allah bize karşı çok merhametlidir. Onun için ömür boyu rahatsız olacağımız sesleri bize duyurmaz.
Bizim ise Allah'ın merhametine karşılık olarak Allah'a şükretmemiz gerekir. Kuran'da bir ayette Allah şöyle bildirmektedir:
"Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi." (Nahl Suresi, 78)

kulak
Kulak Kepçesi
Kulak Memesi
Kulak Kanalı
Kulak Zarı
Östaki Borusu
Çekiç Kemiği
Örs Kemiği
Üzengi Kemiği
Salyangoz
İşitme Sinirleri
İşte kulağınızın içini gösteren bir resim. Kulak kepçeniz sesleri toplar ve ses kulağın içinde hareket ederek, en sonunda beyninizdeki duyma merkezine ulaşır. Ve siz orada duyarsınız.

Hiç Yorulmayan Kalbimiz

kalpçocuklar, deney, kalp
Kalbimiz bizim için çok önemli bir organdır. Kalbimiz dakikada yaklaşık 72 kere, yılda ise 40 milyon kere pompalama yapar. Bunun ne kadar yorucu bir işlem olduğunu anlamak için elinizi yumruk yapın ve sonra bu şekilde açıp kapamaya başlayın. Sizce böyle bir hareketi kaç dakika boyunca yapabilirsiniz. Yaklaşık yumruğunuz kadar olan kalbiniz bu hareketi sizin yaşamınız boyunca ve bir kere bile durmadan yapar. Bizler uyuduğumuz zaman bile kalbimiz hiç durmaz. Biraz heyecanlansak kalbimiz daha hızlı atar, dinlenirken yavaşlar. Tüm bu ayarlamaları kalbimiz biz hiç farkında değilken, otomatik olarak yapar.
kırmızı kan hücreleri
Kan hücresi
Kalbimiz her atışında vücudumuza kan pompalar. Ve bu kanın içinde yaşamamız için gerekli olan maddeler vardır. Bu sayede vücudumuzdaki her hücre ihtiyacı olan oksijene ve besinlere kavuşur. Kalbimiz her gün 43 bin litre kan pompalamaktadır. Bu ne kadar kan demektir biliyor musunuz? Yaklaşık 150 küveti dolduracak kadar kan demektir. Elinize küçük bir bardak alsanız ve bir küvet dolusu suyu bu bardakla boşaltmaya çalışsanız ne kadar yorulursunuz değil mi? Bir de düşünün ki, 150 küvet dolusu suyu küçük bir bardakla boşaltacaksınız. Herhalde böyle zor bir işi yapamazdınız. Ancak kalbimiz bu işi her gün, bizim doğduğumuz günden beri yapar ve öleceğimiz güne kadar da yapacaktır. Üstelik hiç ara vermez. Örneğin siz bir iş yaparken yorulursanız dinlenmek için ara verirsiniz. Gidip yatarsınız veya uzanırsınız. Kalbimiz ise hiç yorulmaz. Çünkü kalp bizim yaşamamız için çok önemlidir. Küçüktür ama yaptığı iş çok büyüktür. Bu yüzden Allah onu hiç yorulmayacak gibi güçlü yaratmıştır.
dolaşım sistemi
Kalp
Atar damar
Toplar damar
Bildiğiniz gibi karayolları, demiryolları, su yolları ağı olmayan bir ülke düşünülemez. Vücudunuzun da eksiksiz işleyebilmesi için kendine özgü bir ağı vardır. Bu dolaşım sisteminizin kan damarlarıdır. Damarların içinden kalbin sürekli pompaladığı kırmızı kan akar. Kan sayısız maddeyi vücudun bir bölümünden diğerine taşır. Vücudun her bölümüne durmaksızın besinleri dağıtır ve artık maddeleri toplar.

Vücudumuzda Bizi Mikroplara Karşı Koruyan
Bir Ordu Bulunduğunu Biliyor muydunuz?

mikrop
Biz hiç göremeyiz ama oturduğumuz yer, soluduğumuz hava, tuttuğumuz yerler mikrop ve virüslerle doludur. Mikroplar ve virüsler insanlarda hastalığa neden olan minik varlıklardır. Biz onları gözümüzle göremeyiz ama onlar bizi hasta yapıp güçsüzleştirebilirler.
Ancak gözümüzle göremediğimiz başka canlılar da vardır. Bunlar da bizim içimizde yaşayan ve bizi bu mikrop ve virüs düşmanlarımıza karşı koruyan bir ordudur. Bu ordunun adı "Savunma Sistemi"dir.
Savunma sistemimiz vücudumuzda kanın içinde yaşar. Savunma sistemimizi oluşturan hücrelere akyuvarlar denir.
savunma sistemi
Aşının faydası ve önemi: Tehlikeli mikroplar zararsız hale getirilerek vücuda verilir, böylece savunma hücreleri onları tanır ve bu hastalıklara karşı sizi korumak için önlem alırlar.
Vücudumuza bir düşman girdiğinde, kanımız tıpkı bir laboratuvar gibi çalışır. Hemen bu düşmanla savaşmak üzere çok özel maddeler üretir ve bunların sayısını düşmanın gücüne göre çoğaltır. Ve vücudumuzda kıyasıya bir savaş başlar. Bazen biz bu savaşı hiç hissetmeden vücudumuzdaki ordu savaşı kazanır, mikroplar ve virüsler ölür.
savunma hücreleri
Düşman      Yutucu     Gözcü      Yok edici      Silah üreticisi     Silah    Baskılayıcı    Bellek
Sayıları yaklaşık bir trilyon olan akyuvarlar, çok gelişmiş bir savunma ordusu oluştururlar. Bu ordunun her bir elemanının kendine ait önemli bir görevi vardır. Kimi devriye gezerek kanda yabancı bir madde var mı diye kontrol eder, kimi düşmanı yok edecek kimyasal maddeleri oluşturur, kimi ise düşmana saldırarak savaşır.
bağışıklık sistemi
Virüs vücuda girdiğinde, gözcülük yapan savunma hücresi tarafından görülür.
Gözcü, diğer savunma hücrelerini uyararak onları savaşa çağırır. Bu arada gerekli silahlar üretilmeye başlar.
Bu arada virüsler çoğalmak için hücrelerin içine girerler. Savunma hücreleri de bu hücreleri öldürürler, böylece virüsleri etkisiz hale getirirler. Sonuç: Vücudumuz savaşı kazanır!
yaralı çocukSiz yara bandı ile korunurken içinizdeki askerler de sizin için savaşırlar.
hasta kız
Bazen de bu savaşı hissederiz. Nasıl mı? Ateşlenerek! Şimdiye kadar mutlaka bir kaç kez ateşiniz çıkmıştır. İşte bu sırada vücudunuzdaki ordunuzla düşmanlarınız savaşıyorlardı. Savaş sırasında vücudunuz sahip olduğu bütün enerjiyi kullanır ve daha fazlasına ihtiyaç duyar. Vücudunuz savaşırken eğer siz gidip bahçede koşarsanız, ordunuzun kullanacağı enerjiyi kullanmış olursunuz. Bu durumda ordunuz savaşı kaybeder ve siz hastalanırsınız. Ama ateşiniz çıktığı zaman doğal olarak yatarsanız, o zaman tüm enerjinizi ordunuz kullanır. Böylece ordu düşmanlara karşı zafer kazanır. Yani aslında ateşimiz çıktığında vücudumuz bize "dinlen" mesajı vermektedir.
Eğer bizim bir savunma sistemimiz olmasaydı, ne olurdu biliyor musunuz? Doğduktan çok kısa bir süre sonra vücudumuza giren ilk mikrop yüzünden ölürdük. Allah, her insanı bir savunma sistemi ile birlikte yaratır. Çünkü Allah insanlara karşı çok merhametli ve şefkatlidir. Kitabın başından beri gördüğünüz gibi biz her an yaşamamızı, güzel şeyler görmemizi, güzel yiyecekler yememizi Allah'a borçluyuz. Onun için gördüğümüz her şeyde hemen Allah'ı düşünmeliyiz ve şöyle demeliyiz: "Allah'ım bana bunları verdiğin için sana şükrediyorum."